26 Şubat 2009 Perşembe

sen.

ne zaman gördüm seni.
merhaba,
uzun zaman önceydi değil mi?
ayın gökyüzünde parlaması gibiydi,
güneş kadar parlak değil belki ama asil, güçlü.
ya da belki ateş gibi bir kumsalda ayaklarıma değen dalgalar gibi.
önce sinir bozan, sonra huzura çağıran..
griyle siyahın arasında kalıp,
uçuk pembeyi seçmek gibi..
ah nerde kalmıştık?
seni seviyorum demiştim.
bilmiyorum belki hayatıma girmiştin,
ya da hep orda mıydın yoksa?
hatırlamıyorum.
sesini uzaktan duyuyordm önceleri,
pek tanıdık gelen bişiler var.
sonra kokun geldi.
bi dakka sanırım başım dönüyordu.
sonra zamanı yitirdim..
o günden beri burdasın.
nefes alış verişini izlemek.. ah, ne çok süre geçmiş,
geç kaldım.
şimdi gitmeliyim, sen burda mısın?
bunu soruyormuyum..
kendime mi yoksa sana mı?
cevabını biliyorum oysaki..
kendime meraba ben, bugün nefes alıcak mısın demek gibi.
saçma, gereksiz.. ses vermen gerekmiyor,
uyusan yeter. orda uyuduğunu bilmek,
evet..
ne diyordum.
işte gidiyorum, ama sen sakın kıpırdama.
birazdan döneceğim, senin ısıttığın o eve, o yatağa dönüp,
uyuyacağız..
güzel rüyalar görmek istiyorum..
bi dakka yoksa şu an rüyada mıyım?
bilmiyorum, sınırlarımı yitirdim ben..
tek bildiğim uyanmak istemediğim.
hadi gel.. biri bizi görmeden,
gel ayın arkasına saklanalım.
zaten tek ihtiyacımız olan ışık değil mi..
ay ışığı..
hadi..

Hiç yorum yok: